“Bu adaya Kaos
deniyor. Burası Kaos patriğinin yaşadığı yer. Onlar büyü
kulesinin düşmanları. Onlar insan dünyasının insanların
gücüyle inşaa edildiğine ve her şeyi gerçekleştirmek için tek
ihtiyacın olanın insan gücü olduğuna inanıyorlar. Dinsiz
olmasalar da, düzenin ve tanrının, tüm bunların insanlar
tarafından yaratıldığına inanıyorlar. Tam olarak da hatalı
değiller.”
“Bunun ana fikrini
anladım. O zaman Mai-nim, sen bu iki taraftan birinde olmalısın.”
Yulian’ın
sorusuna karşı, Mai bunu Yulian’la paylaşıp paylaşmayacağı
bilmiyordu ve yüzünde endişeli bir ifade vardı.
“Doğrusu, ikisini
de sevmiyorum. Ancak, kendi isteğimle buradayım. Burada yaptığım şey gücü kullanılmaması için bir şeyi mühürlemek. Sanırım
bu senin için biraz karmaşık bir açıklamaydı. Eğer bunun
hakkında dikkatlice düşünecek olursan, ne demek istediğimi
anlarsın.”
Yulian başını
sallamadan önce bir süre düşündü.
“Tamamdır, bu
burada ne yaptığımı açıklar, ve senin yapabileceğin şey ise,
kaos için kendini hazırlaman. Çöl dünyadaki en tehlikeli yer
olmakla sonuçlanabilir.”
“Ne demek
istiyorsun?”
“Artık bunu kendi
başıma mühürleyemiyorum. Yapabildiğim bunu uzata bildiğim kadar
geciktirmek, ancak doğanın düzeniyle olan şeyleri yalnızca insan
gücüyle önleyemezsin.”
Mai çölün
ortasından çizgiler çizmeye başladı.
“Dünyanın kaosu
için hazırlan. Bu bir savaş olabilir yada canavarların kıta
boyunca yayılması da. Ne tür bir kargaşa meydana geleceğini
bilmiyorum. Eğer bu canavarların miktarının büyük ölçüde
artmasıyla sonuçlanırsa, merkez noktası bu çöldür. Bunun
nedeni şeytanın musibetinin (kötülüğünün) tam burada mühürlenmiş
olması.”
Yulian gözlerini
fal taşı gibi açtı.
“Şimdikinden daha
mı çok canavarlar olacak.”
“Canavarlar
sonsuzca yeniden doğmaya devam edecek. Dünyaya insanların
hükmettiği zaman tükendi. Bunu söylemekten ziyade, daha çok
onların yeni bir tür insan olarak arındırılıp, yeniden
doğacaklarını söylemek daha doğru olur. Her şekilde, eğer bir
çöl savaşçısı isen, kaosa hazır ol. İnsanların kaderlerini
değiştirebildiğine inanıyorum. Bana yardım edecek olan, fazladan
bir kişinin bile olsa kaosa hazırlanmasıdır.”
Mai’nin akıl
almaz sözlerinden sonra Yulian akıl sır erdiremedi. Bu sanki Mai
ona şaka yapıyormuş yada ona eski bir efsane
anlatıyormuş gibiydi.
“Sözlerimi şaka
olarak algılama; umarım düzgünce hazırlanırsın.”
Mai bunu sanki
Yulian’ın ne düşündüğünü söyleyebiliyor gibi, Yulian’ın
aklına kazımak için dedi.
Yulian başını
sallayıp cevap verdi.
“Aklım birden
bire böylesi akıl almaz bir hikaye duyduktan sonra her yerde.
Ancak, hazırlıklı olmamak için bir sebep yok. Canavarların
çölden yayılacağını mı söylemiştin?”
“Delik burada
olduğu sürece. Uzun zaman önce, bu şeyi mühürlemek
için canlarını feda eden insanlar vardı, ve şimdi ise bunu tek
mühürleyen benim. Sanırım canavarlar yine de çoğunlukla bu
civarlarda kalır.”
Mai’yi dinledikten
sonra, Yulian canavarların neden canavarlar çölünde kalıp oradan
ayrılmadığını anladı. Önündeki adam bunu bu şekilde tutmakla
mükellefti.
“Çölün
hazırlanmak için ne kadar vakti var?”
Mai cevap vermeden
önce başını eğdi.
“Tam vaktinden
emin değilim. Tek söyleyebileceğim mührün benim üstesinden
gelebilmem için fazla güçlü olmaya başladığı. Bu kadar ciddi bir
ifade takınma dünya hemencecik sona ermeyecek, ancak sadece
hazırlanmaya başla.”
“Hmm... dünyanın
gerçeği hakkında çok büyük ve önemli bir şey öğrenmişim
gibi hissediyorum.”
“Eğer benim gibi
burada dönen her şeyi bulursan, kafanı parçalayacakmış gibi
hissettirir. Her şeyi basitçe sonuçlandırmak daha iyi. Savaşın
yada canavarların çölü ne zaman terk edeceğini bilmediğinizden
savunmalarınızı hazırlayın. Gördün mü, ne kadar basit? Değil
mi?”
Yulian Mai’nin
sözlerini başıyla onayladı. Her şekilde, eğer hayalini
gerçekleştirirse, çok büyük bir sorun olmazdı.
“Anladım.”
“Sana bakmak beni
mutlu hissettiriyor. Finn’e bakmak beni mutlu ediyor; aynı şekilde
sana da.”
“Finn de kim?”
“Rojini
Krallığının veliaht prensi.”
“Ne?”
Yulian’ın ağzı
şaşkınlıkla açok kaldı.
“Onu tanıyor
musun?”
“Bu o kadar da
şaşırtıcı değil. Daha şaşırtıcı olan gerçek bu dar
alanda, senin, çöl krallığının prensi, ve benim, hala dünyada
saygı duyulan birinin, düşük seviye canavarları anında
kesebilecek bir kılıç ustasıyla olması.”
“Hala.....”
“Sen benim
hikayemi dinlemekle sonuçlanmış biri oldun. Kendimizi özel
insanlar olarak çağırabiliriz. Eğer neler döndüğünü biraz
daha öğrenirsen, senin diğer özel insanlarla olan dayanışman
artacaktır. Bu yüzden hayatta kalmak için beraber çalışmalıyız.
Çölün kraliyetinden biri olduğundan, sana ufak bir hediye
vereceğim. Eğer seni kıtaya bağlayacak bir bağa ihtiyaç
duyarsan, adımı ver. Doğu veya Bayı kıtası fark etmeksizin,
eğer adımı söylersen, ürkecek bazı krallar olacaktır. Tabii
ki, asla burada olduğumu söylememelisin.”
Mai’nin tüm dünya
haritasını kafasından çizmesini izlemek ve adının kıtadaki
güçleri şaşırtabileceği hakkında konuşmasından, Yulian her
tamamen yalan söylediğini düşünmesini engelleyemedi.
Yalan olması için,
Mai’nin sesi çok sıradandı ve ve kesinmiş gibi konuşuyordu.
Ancak gerçek demek için, çok zorlama bir durum değil miydi?
Mai konuşmadan önce
Yulian’ın haline bakarak kahkaha attı.
“Bu tip gözlere
sahip olma( şüpheci bakma gibi); sadece bunu kıtanın her hangi
bir güçlü ailesine söyle. Onlara tüm söylemen gereken Mai
Dreeno ve Luff Mickop selamlarını gönderdi.”
“Anladım.”
Mai Yulian’ın
cevabına başını sallayarak tekrar konuştu.
“Sanırım kısa
tutacağım dedikten sonra fazla uzun konuştum.”
“Bu duymam gereken
önemli bir şey.”
“Eğer seni bulmak
zorunda olmazsam en iyisi olur, ancak eğer mühür kırılırsa,
seni çölde ziyarete geleceğim. Eğer Luff ayrıldığını
bilirse, seni kalman için tutabilir, bu yüzden o uyurken ayrıl.”
“Ama en azından
Hoşça kal demeliyim....”
Yulian ona çok
fazla ip ucu vermiş olan Luff’u görmek istedi, son bir kez, ama
Mai onu öyle yapmaktan alı koydu.
“Veda etmen
ayrılmanı zorlaştıracaktır. Kimse Luff’un gücüyle baş
edemez, ve büyülü halka oluşturmamın ne kadar süreceğini
bildiğini ve nasıl yapıldığını bildiğinden, kesinlikle buna
engel olacaktır.”
“Sanırım başka
çarem yok. Eğer hayalimi gerçekleştirmeden ve tüm savunmaları
hazırlamadan önce gelmezsen, tekrar geleceğim.”
“Yapman gerekeni
yap. O zaman çizmeye başlıyorum.”
Yulian başıyla
onaylayınca Mai Yulian’ın ışınlanması için, büyülü bir
halka çizmeye başlayıp üzerine biraz büyülü toz attı.
“Ha? Ne
yapıyorsun?”
Luff uzaktan
Yulia’ın etrafında büyüyen ışık sütunlarını gördü, ve
oraya götmeye başladı, eğlenceli oyun arkadaşının gitmekte
olduğunu fark etti.
“Gitme!”
“Sonra görüşürüz,
Luff-nim!”
“Gitme! Gitme!”
Luff Yulian’la
derinden bir bağ kurmuş gibi görünüyordu ve Yulian’a gitmemesi
için feryat etmeye davam etti. Bu Yulian’ı üzmüştü. Eğer
ayrılacaksa, beraber ayrılmak istiyordu.”
“Bak, bak.
Demiştim eğer haberi olursa gitmene izin vermez diye. Daha sonra
Luff’la oynamak için seni ziyaret edeceğim, o yüzden sıkı
çalış.”
Yulian gözlerini
Luff’un üzerinden alamıyordu, ama başıyla Maiy’e işaret
verdi.
“Işınlan.”
Mai’nin yaratımı
sona erip büyülü sözleri söyledikten sonra, Yulian önündeki
görüntünün bir anda değiştiğini fark etti.
Sıcak güneş. Sap
sarı kumdan bir dünya. Bu çöldü.
------------------------------------------
--Gelecek bölüm:
“Komplo”--
--Lütfen ondan
kurtulun--
------------------------------------------