12 Mart 2018 Pazartesi

LOGİO-4 20.BÖLÜM:HADİ BAKALIM

"Şehir turuna çıkacağım."
Leo'nun konuşması ile birlikte Ban hafifçe sırıttıktan sonra başını onaylar manada salladıktan sonra sağ elinin işaret parmağını Leo'nun önünde ki masaya uzattığında
masanın üzeri bir anda mavi alevler ile kaplanmıştı. Mavi alevler tuhaf bir ahenk içerisinde hareket ederken masaya en ufak zarar vermiyordu.
Leo mavi ateşe dikkatle bakarken mavi ateş yavaşça sönerek arkasında bir kağıt parçası bırakarak sönmüştü.
"Şehrin bir haritası. 'X' işaretli kısımlar kara sokakları temsil eder. Bir çok tehlike orada mevcuttur. Gerçi eski gücünle onlar senin için karıncadan farksızlar idi ama şimdi bir velet bile seni yenebilir.
O yüzden o kısımlardan mümkün oldukça uzak dur. 'B' işaretli kısımlar para kazanabileceğin birkaç yer misal, birkaç tanesi han.
Hanlardaki görevler ile para kazanabilirsin. Neyse 'A' işaretli yerler pazarlar ve alışveriş mekanları, 'M' işaretli yerler ise şehir meydanı. Orada oldukça ilginç şeyler bulabilirsin."
Ban'ın açıklaması ile başını onaylar manada sallayan Leo, haritayı incelemeye başladı. Haritada tıpkı Ban'ın dediği gibi işaretler mevcuttu.
İşaretlerin yanında mekanların isimlerinin de yazılması haritayı kaybetmesi durumunda oldukça yararlı bir bilgi olabilirler idi.
Ban'ın dediklerini haritada bir bir inceleyen Leo haritadaki '?' işaretli bölgeler ile dişlerini sıkarken Ban'a bakışlarını çevirdi.
"Soru işaretli bölgeler var. Onlar nereler?"
"Soru işaretli kısımlar mı? O kısımlar bonus. HAHAHAHAHA.... Esas eğlence orada. Sana bunu söyliyeyim hahahahaha... O mekanlarda dikkatli ol. Eğer seni yakalarlarsa onunla başın belaya girer hahahahahahaa..."
Ban'ın bu durumdan adeta zevk alırcasına attığı kahkahalar ile birlikte Leo yutkunurken derin bir nefes alarak elindeki haritayı parmağındaki boyutsal yüzüğe koyduktan sonra masadan kalkarak barakanın kapısına doğru ilerledi.
"Aklıma gelmişken sen ne yapacaksın?"
Leo kapıya bir elini koyduktan sonra arkasındaki Ban'a döndüğünde Ban oturduğu sandalyeyi duvara dayayarak gök yüzünü izlemeye başladı.
"Bilmem.. Oldukça güzel bir gün. Eğlenecek bir şeyler bulurum mutlaka hihiihihi.."
Ban'ın kıkırdaması ile birlikte Leo başını olumsuzca iki tarafa salladıktan sonra kapıyı açarak ağır adımlar ile önünde ki şehre ilerlemeye başladı.
*
Dakikalar boyunca süren yolun ardından Leo sonunda şehre gelmişti.
"Kaliteli zırhlar burada."
"Gel vatandaş gel! Kılıç, bıçak, mızrak istediğin silahı söyle. Vereyim sana."
Leo tezgahlardaki tüccarların adeta ses tellerini yırtarcasına bağırmalarına rağmen onları önemsemeyerek yüzüne yerleştirdiği tebessüm ile ağır adımlar ile tezgahları dolaşmaya başladı.
"Gel vatandaş gel! Kılıç, mızrak, yay ve bıçak ne ararsan var."
Leo ağır adımlar ile bağıran silah satıcısının yanına yaklaştıktan sonra satıcı sesini keserek ellerini kenetleyerek Leo'yu izlerken Leo tezgahın üstündeki silahları tek tek incelemeye başlamıştı.
Sınıfını tam olarak bilmemesi sebebiyeti ile kılıç ve mızrak gibi bir silah alması savaşçı sınıfına sahip değilse tehlikeli olur idi.
Ancak bıçak gibi ufak ve hız konusunda artı sağlayan bir silah alırsa oldukça iş görürdü. Bıçak kullananlar genelde hızlarına güvenen kişiler oldukları için Leo da hızına güveniyordu.
Yüzünde yer edinen sırıtış ile birlikte Leo tezgahtaki bıçaklardan birine elini uzattıktan sonra bıçağın ucunu göz ucuna gelecek şekilde bıçağı havaya kaldırdı.
Ardından tüm kolunu gererek bıçağı havaya kaldıran Leo kolunu hızla doksan derecelik bir açı ile indirdikten sonra aynı işlemi bir kaç defa tekrarladıktan sonra bıçağı tezgaha koyarken konuşmaya başladı.
"Oldukça güzel bir görüntüye sahip; ancak kabzasında ki metal aslan bası orantılı değil. Bu sorun sebebi ile dengesi düzgün değil."
Leo'nun söyledikleri ile tüccar yüzüne bir tebessüm yerleştirirken tezgahtaki bıçaklardan birini alarak Leo ya uzattı.
"Bıçaklardan anlıyor gibisiniz efendim."
Tüccarın konuşması ile sadece onaylar manada birkaç mırıltı çıkaran Leo elindeki bıçağı da bir önceki gibi havaya kaldırarak aşağı indirdiğin de yüzüne bir tebessüm yerleşmişti.
Elinde ki bıçağı elinde çevirerek metal kısmını koluna dayayan Leo bıçağın savunduğu bölgeyi kontrol ettiğinde tebessümü daha da büyümüştü.
Son olarak o şekilde tuttuğu bıçağı yatay bir şekilde savuran Leo yüzünün düşmesine engel olamamıştı.
Leo üzülmüş bir şekilde nefes verdikten sonra bıçağı tüccara geri uzattı.
"Bu oldukça güzel. Kabzasındaki şekil oldukça güzel yapılmış ki bu onun dengesini sabitlemiş. Metal kısmının uzunluğu ise etkileyici. Ne fazla uzun ne fazla kısa. Tam olarak kolumun bilek kısmını kılıçlı bir saldırıdan koruyabilecek kadar uzun.
Ancak böyle bir durumda bu benim sonum olur. Ne yazık ki metal kısmının ucu hafifçe bükülmüş. Bu da onu savururken hafif bir falso almasına sebep oluyor.
Dik bir şekilde indirirken kabzasındaki topuz bu falsoyu dengelese de yatay olarak savurusum da hiç bir faydası olmadı. Başka bir şeyin var mı?"
"Bıçaklardan gerçekten iyi anlıyorsunuz genç efendi. Hangi birliğin üyesisiniz?"
"Hiçbir birliğe üye değilim. Daha iyi bir şeyin yoksa ben gidiyorum."
Leo'nun konuşması ile birlikte tüccar yüzüne yerleştirdiği tebessüm ile eğilerek tezgahın altına indiğinde Leo meraklı gözler ile onu beklemeye devam etti.
Birkaç saniye sonra tüccar elinde oldukça sık tahta bir kutu ile çıktığında Leo'nun yüzündeki tebessüm daha da büyümüştü.
"Bu bıçak efendim, oldukça eski bir hikayeye dayanır. Derler ki bu bıçak bir ejderhanın dişi ve pulları ile yapılmıştır. O ejderhanın adı ise Kara ejder-..."
"Drago!!"
Tüccar sözü kesildiği için kaşlarını anlık olarak çatsa da Leo'nun söylediği isim ile birlikte kaşlarını gevşetirken yüzüne gene bir tebessüm yerleştirdi.
"Doğru... Kara Ejder Drago'nun vücut parçalarından çeşitli silahlar yapılmıştır; ancak diğer parçalar nerede bilinmiyor. Derler ki Drago'nun vücudundan üretilen bu bıçağın adına Kageteeth derler.
Derler ki bu bıçak herhangi bir kılıcı yağ keser misali kesebilirmiş. Ebette böyle bir şeyi denemedim. Sonuçta kendime zarar sağlayacak bir şey denemek istemem. O yüzden sadece duyduğum hikayeleri söylüyorum."
Tüccarın konuşmasının bitmesi ile birlikte Leo nun yüzünde oluşan istemsiz sırıtış ile birlikte Leo gözlerini kapatmıştı.
Tüccar, Leo'nun ne yaptığını anlamak için Leo'yu dikkatle izlerken Leo bir hısımla gözlerini açmıştı.
"Tch tch tch... Yalancılık çok kötüdür krararararara..."
Leo gözlerini tekrar açtığı vakit kan kırmızısı yakut gözleri ametiste benzer mor bir hal almış idi.
[YN: Yine bir bilgi; Ametist = volkanik topraklarda, kumlu kuvars kayalıklarının olduğu yerlerde bulunan, süs taşı olarak kullanılan, mor renkte bir tür kuvars yani değerli bir taş türüdür Ametist altta ki fotoğrafta örnek olarak gösterilebilir
Ametist taşına örnek üstte ki gibi 🙂]
Leo ametist benzeri mor gözleri ile birlikte ağır adımlar ile önündeki tezgahın etrafından dolanarak tüccarın yanına gelmişti.
"G-Genç ef-efendim bir sorun mu var?"
Tüccar karşısındaki şeytan gibi görünen kişi ile birlikte yutkunmuştu. Mor gözleri Leo'ya oldukça korkutucu bir hava verirken Leo'nun yüzündeki gülümseme de resmen tehlike diye bağırıyordu.
"Birincisi... Bana uyduruk ürünler satmaya çalıştın. Ikincisi... Drago'nun vücudundan yapılan nesnelerin güçleri hakkında gerçekten bilgi sahibi olsan da elindeki eşya Drago'nun orijinal silahlarından değil!
Bu iki sebepten seni şimdi burada öldürmek oldukça güzel olurdu..."
Leo konuşurken yüzündeki tebessümü her geçen saniye büyütse de sağ elini tüccarın boynunun sağına koyduğun da Leo'nun yüzündeki sırıtış daha da büyümüştü.
"Ancak; biraz eğlenmek benim de hakkım... Benim eşyamı çaldığın ve bana sahtesini çalmaya çalıştığın için sana yirmi dört saat veriyorum.
Yarın seni öldürmeye geleceğim. Sevdiklerin ile vedalaş. Istediğin kadar kişiyi tut. Istediğini yap; ancak yarın akşam ay doğduktan sonra güneş doğana kadar benden kaçacaksın.
Eğer gün doğumuna dek benden kaçamazsan; Drago'nun silahlarından biri tarafından ölüm hakkına sahip olursun...
İyi bir oyun sun!!!"
Leo konuşmasını bitirdikten sonra adeta bir su misali yere dökülerek gölgelere karıştığında tüccar korkudan titreyen bacaklarındaki gücü kaybederek kendini yere bıraktığında hala titriyordu.
Hızla başını iki yana sallayan tüccar ayağa kalkarak tezgahtaki alabileceği tüm eşyaları alarak hızla oradan uzaklaşmak için harekete geçmişti. Tam tezgahtaki son bıçağı da almak için uzandığında bıçağın üstündeki not ile birlikte dişlerini sıkan tüccar hızla notu okumaya başladı.
"Sana kuralları söylemeyi unuttum.
Birinci kural: Yarın akşam ay battıktan sonra gün doğumuna kadar benden kaçarsan hayatta kalırsın. Istediğin kadar paralı asker tutman serbest.
İkinci kural: Sakın yalnız olduğumu düşünme. Eğer şehri oyunu kazanmadan terk edersen yüzlerce kişi senin kafanı almak için yarışır. Ancak eğer gün doğumuna kadar hayatta kalırsan kimse sana dokunmayacak.
Bu iki kurala uyduğun müddetçe güzel bir oyun olacak. Şimdi kaç bakalım küçük avım..."
Tüccar okuduğu nottan sonra şansına lanetler ederken hızla şehir meydanına doğru ilerlerken gölgelerdeki bir çift mor göz onu izliyordu.
"Hadi bakalım . eğlenceli bir av olsun."
Mor gözlerin sahibi konuşmasını bitirdikten sonra yüzüne bir tebessüm yerleştirerek şehrin kiralık savaşçıları barındıran sokaklarına giden tüccarı izlemeye devam etti.