Yulian
şaşkınlıkla geriye takla atmıştı. O kadar hızlıydı ki büyük
kılıcını kınından çıkarmayı düşünemedi bile.
Sesin
sahibi sonunda kendilerini altın kaplumbağanın ışığının
altında açığa çıkardı. Uzun siyah saçı atkuyruğu olarak
bağlanmıştı, genç adamın cildi son derece soluktu, Yulian hiç
gün ışığı görmemesinden mi yoksa ışığın karanlıkta çok
fazla parlamasından dolayı mı böyle göründüğünü düşündü.
Genç
adam kılıcı öyle bir çekti ki eğer tekrar etmeden önce ona
bakmış olsaydı vücudunu kecebilecekmiş gibi hissederdi.
“Bu
son uyarınız. Gelmeyin. Eğer gelmek istiyorsanız, sonra gelin.”
Bu
Yulian’ı sinirlendirdi. Evet, izinsiz girmişlerdi, ama saygısızca
olacak her hangi bir şey yapmamışlardı, ama bu adam üzerlerine
kılıç savuruyordu!
Aynı
zamanda Haisha da Yulian’ın düşermiş gibi geriye
yuvarlanmasını gördüğünden sinirlenip kılıcını çıkartarak
genç adamın kılıcına vurdu.
Şılak.
İki
kılıçta görünürde çarpışmıştı, ama ses beklenildiği gibi
değildi.
Klınk.
Haisha’nın
kılıcının ön tarafı temizce kesilip yere düştü. Haisha
normalde dikkatli ve tahrik edilemez biriydi, ve bu seviye güce
sahip olan birine karşı kazanamayacağını biliyordu, ama
kılıcının kesilmiş olmasının aşağılamasına maruz kalmak
onu bu şeylerin üzerinde düşündürmeyecek kadar öfkelendirmişti.
Ayrıca, kişiliğini bir kenara, bu şekilde bir aşağılamayı
kabul edip onun hakkında hiç bir şey yapmaz isen kendini bir çöl
savaşçısı olarak adlandıramazsın.
“Seni
orospu çocuğu!”
Haisha
kesilmiş büyük kılıcı onun bedenine doğrultup sağlam olan
diğer büyük kılıcını savurdu. Bunu izleyen genç adamın yüzü
canice bir havaya girdi.
“eğer
dinlemezsen, kötü bir insansındır. O yüzden sen kötü bir insansın.
Uyarmama bile rağmen, ben takip etmem gereken tüm kuralları takip
ettim.”
(not:
adam yoda gibi konuşuyor yapacak bir şey yok)
Daha
tuttuğu şeyin bile ne olduğunu anlamadan, genç adam yüzündeki
canice ifadeye uymayan tuhaf bir aksanla konuşarak Haisha’ya
kılıcıyla saldırmaya başladı.
Kılıçlar
bir kere çarpışınca Haisha’nın hayatının tehlikede olduğunu
görünce, Yulian’ın Haisha’yı hemen kenra itleyerek genç
adamın kılıcını engellemeden önce işleri yatıştıracak vakti
yoktu.
Ustasından
dövüş sanatları öğrenip çöl ejderi kestikten sonra, son
zamanlarda, vücudunun içindeki tüm enerjiyi dışarıya
vurabiliyordu. Yulian ustasından başka, hiç kimseye
kaybedemeyeceğini düşündü, ama genç adamın kılıcı kendi
kılıcından daha acımasız ve daha güçlüydü.
Birkaç
saniye içerisinde, Yulian hayatının tehlikede olduğunu
hissedebiliyordu, ve Haisha da bir yandan yardım etmeye çalıştı,
ancak pek yardımı dokunmadı.
Eğer
bu şekilde devam etseydiler, Yulian’ın adamın kılıcı
tarafından kesilmesinin uzun sürmeyeceği barizdi. Ancak, genç
adam Yulian’ı daha fazla zorlamadı ve bu seviyede saldırmaya
devam etti. Ancak öldürme arzusunun halen var olduğu görünse de,
genç adam Yulian hakkında tuhaf bir şeyler hissetmiş gibi
görünüyordu.
Genç
adama karşı tüm çabalarını kullanarak savunmuş olan, Yulian ve
Hasiha, terin kıyafetlerini ıslattığını hissede biliyorlardı.
‘Bu
yenebileceğim bir düşman değil. Bu bir keresinde ustamın bana
gösterdiği “Palhal” seviyesinde. Böylesi bir savaşçı
nereden geldi... Bu gün ölecek miyim?’
Genç
adamın kılıcı canını tehdit ederken bir çok farklı şeyi
düşünmekten kendini alıkoyamadı.
“Luff!”
Rakibi
tüm gücünü kullanmıyor olsa bile, Yulian onlarca kez yaşamla
ölümün kıyısından dönmüştü. Yulian’ın enerjisi tam
tükenmek üzereyken, uzakta bir ışığın altında onların
üzerine koşmadan önce kuvvetlice seslenmiş bir insanın silüetini
görebilimişti.
Işığın
altındaki genç adam hemen kılıcını durdurdu ama Yulian ve
Haisha’ya dik dik bakmaya devam etti, ikisinin de ona saldırmak
gibi bir fikri yoktu.
Güçleri
arasında çok büyük fark vardı.
“Luff.”
Kahve
rengi saçlı dalgalı yeşil bir cüppe giymekte olan ikinci kişi,
diğeriyle hemen hemen aynı yaşlarda görünen genç bir erkekti.
Diğerinin kolunu kutarken konuşmaya başladı.
“Biraz
bekleyin.”
Kahve
rengi saçlı genç adam öfkeli olanı kendine çekip Yulian’a bir
soru sordu.
“Bir
kişi nasıl burada bulunabilir? Girişe güç alanı koyduğumdan
eminim. Nasıl buradasınız? ”
Kahve
rengi saçlı adam buraya nasıl geldiklerini kavrayamamış gibi
sordu. Bu pek fazla bir kişinin bilmediği bir zindandı, ve tek
girişinde Büyü Kulesinin koca karısıyla beraber koydukları bir
güç alanıyla korunuyordu. Düşmanları, kaosun insanlarının,
buraya girememesinin sebebi buydu.
Daha
önce hiç görmediği kıyafetler giyen insanların karşısında
belirmesinde son derece şaşırmasının sebebi buydu.
Yulian
bu kişiyle konuşabileceğini hissedince konuşmadan önce onu
saygıyla karşıladı.
“Benim
adım Yulian Provoke, Pareia’nın bir savaşçısı. İleri düzeyde
bir büyücünün zindanına izni olmadan girdiğimiz için lütfen
özürlerimizi kabul edin. Ancak, çölün kayan kumunun içine
düşerek içeri girdik, ve kendimizi burada bulduk. Başka
seçeneğimiz yoktu.”
Yulian
karşısındaki kişinin gelişmiş bir büyücü olduğunu tastik
edebiliyordu. Eğer öyle olmasaydı, etraflarındaki her şeyleri
açıklayamazdı.
Yeşil
cübbeli adamın bir sözüyle vahşi savaşçı bile kılıcını
durdurdu.
“Pareia
mı? Büyücü mü? Çölün kayan kumu mu? İçeriye düşmek mi?
Buraya mı?
“......”
Yulian
ve Haisha’nın, sorduğu soruların çokluğu karşısında cevap
veremezken bir birlerine bakmalarını izleyen, genç adam neler
olduğunu farkedip gözleri fal taşı gibi açılmadan önce ikinci
bir kez düşündü.
“Ah!
Şimdi böyle düşününce, kızıl çöl bunun tam tepesinde
olmalı. O zaman sizde... Çölde yaşayan insanlarsınız, doğru
mu?”
“Evet,
doğru.”
“Kayan
kumun ne olduğunu biliyorum. Tehlikeli bir durumla yüz yüzeydiniz.
Benim adım Mai, ve büyücüye benzer bir şeyi araştırıyorum.
Arkadaşım yüzünden şaşkına uğramış olmalısınız.”
Mai
isimli adamın canlandırıcı bir kişiliği vardı, Yulian ve
Haisha’dan özür dileyip başını eğmeden önce dostça bir
gülümseme gösterdi.
“Hayır,
özre hiç gerek yok. Başka bir çaremiz olmamasına rağmen, biz
hala davetsiz misafirleriz.
Yulian’ın
da başını eğip karşılık vermesini dinleyince, Mai tekrar
konuşmadan önce elini Luff isimli adama koydu.
‘Eğer
kıtada bile ona karşı kendini savunabilen bir avuç insan varsa, o
ne kadar güçlü olabilir?’
Yulian
Luff’un kuvvetini kavrayamamıştı, ve Mai devam etmeden önce
yalnızca kafa salladı.
“O
zaman, neresi üzerinden geldiniz? Giriş tamamen mühürlü, kayan
kum yoluyla geldiğinizi söylediğinizden dolayı, onun konumu....”
Yulian
ve Haisha arkalarını işaret edip yolu gösterdiler, Mai hemen
peşlerinden onları takip etti ve Luff denilen adam ise Mai’nin
hemen sağında kaldı. Luff gözlerini Yulian ve Haisha’ya diktiği
an ikisinin de tüyleri ürperdi ve bedenleri hareket etmeyi bıraktı.
“Luff!
Onlar kötü insanlar değil.”
Mai
de Luff’un bakışlarını hissetmiş olmalı ki Yulian’la
konuşmadan önce hemen Luff’u azarladı.
“Özür
dilerim. Bu arkadaşın akli dengesi başına bir şey geldiği için
şu anlık normal değil, karşısına çıkacak herkesin kötü
insanlar olduğunu söyledim... Lütfen anlamak için kalplerinizle
görün.”
Mai
tekrar saygıyla özür dileyince, Yulian ve Haisha Luff’a baktı.
Hiçbir açık yada boşa hareket yoktu.
‘Bu
seviyedeki bir ustalık göstermek için ne kadar çalışmalıyım?’
Eğitimi
kesinlikle henüz daha tamamlanmamıştı; Yulian henüz ustasının
öğrettiklerinin yarısında bile ustalaşmamıştı. Yulian o ustalığa ulaştığında, Luff’la başa baş savaşabileceğini hissetti, bu
onun yenilgiyi utançsız bir şekilde kabul etmesini sağladı.
“Senin
dövüş sanatını, sana kim öğretti? Kıtada buna doğa üstü
bir güç denmez. Bu Ki diye bilenen zihinsel bir güçtür.”
Luff, Yulian’a sorunca, buna şaşırmış olan kişi Yulian değil,
Luff’un yanında durmakta olan Mai’ydi.
“Luff,
hatırlayabiliyor musun?”
Bunu
sonra uzunca bir süredir beş yaşındaki bir çocuğun seviyesinden
daha üstün konuşamayan arkadaşıydı.
Luff
devam etmeden önce Mai’ye bakıp başını hayır anlamında
salladı.
“Bilmiyorum.
Bu kişi tuhaf. Kılıcını ustamın bana öğrettiğiyle aynı
şekilde savuruyor. Onu hemen öldürmeme nedenim buydu.”
Luff’un
canice bir atmosferle dolu olduğu halde Yulian ve Haisha’yı
erkenden öldürmemesinin nedeni bu olmalıydı.